evetttt herkese selamlar!....
bugün yeni bir hikaye dizisine başlıyorum efenimm. yıllar önce, babaannemin zamanında, henüz harf inkılabının yeni yapıldığı dönemlerde, ilk olarak tercüman-ı ahval gazetesinde yayınlanmaya başlamış olan yazı dizileri vardı. ben o zamanlar bir portakalda vitamin yahut sütte ph 5'dim ama yine de tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımda(tabii ki netten) karşılaştığım manzara beni derinden etkiledi. şöyle ki, efenim! o zamanlar takdir edeceğiniz gibi, ne televizyon, ne de radyo vardı. daha doğrusu radyo, tekelin yani trt'nin elindeydi ve arkası yarın tarzı programlar henüz iktibas edilmemişti yurt dışından. işte öyle zamanlarda vatandaşları gazete okumaya çekmek için arkası yarın tarzında hikayeler yazılmaya başladı ve beklenilmedik bir şekilde ilgi görüldü. zaten daha sonraki yıllarda da karikatürler, çizgi romanlar aldı bunların yerini. binaenalaeyh bir süre sonra, insanlar unutmaya başlamışlar bu tür gazete yayınlarını ve halk gazeteyi salt haber alma aracı olarak görmeye başlamış, ta ki yıllar sonra cumhuriyet gazetesinin tekrar bu kültürel hizmeti sunmaya başlamasına kadar. ben de geçen gün bunları araştırırken, neden benim de günü gününe şekillenecek bir hikayem yok? dedim. ve bugün buna başlamaya karar verdim. efenim, hikayem 2100 yılında geçiyor ve o zaman bulunmuş olan bir nevi zaman makinesine benzeyen bir araçla yıllar öncesinden fatih sultan mehmet'i getiriyorlar. (evet biraz fantastik) neyse, sultan mehmet istanbul'un 2100 yılındaki halini görüyor ve olaylar silsilesi başlıyor.....
bölüm 1
"yıl 2100"
ılık bir sonbahar günü, sararmış yaprakların sis içerisinde süzülüp yere ulaşmaya çalıştığı anlarda, istanbul'un centervillge(ortaköy) semtinde, evlerden bir tanesinde ilginç bir heyecan yaşanıyordu. 24 yıllık evliliklerinde ilk defa bu kadar heyecanlanmışlardı seyfettin ve claire çifti. o gün yıllardır danimarkada ikamet eden oğulları michael tahsin 4 yıllık mühendislik eğitiminden sonra nihayet yurda dönüyordu. seyfettin bey, 52yaşında, kısa kır saçları olan, hanımı claire'dan epeyce uzun boylu esmer tipik bir türk beyefendisidir. seyfettin bey, yıllar önce norveç'te maden işçiliği yaparken tanımış, beline kadar sarı saçları, yanaklarında bulunan kahverengi küçük çilleri olan claire hanımı. ve daha sonra yaşı ilerleyip, madencilikten emekli olan seyfettin beyin ısrarlarına dayanamayıp türkiye'ye dönmüşler.
türkiye'ye geldiklerinde mısır'daki amcasının vefatıyla birlikte büyük bir miras sahibi olan seyfetin bey, o parayla memleketi malatya'da bir sürü toprak almış ve o topraklarda mango ve avakado yetiştirmeye başlamıştır. seyfettin bey'in annesi züleyha hanım, halen malatya'da eşi hüsamettin bey'in mali müşavirlik dönemlerinde aldıkları 2 katlı, pencereleri tarlalarına bakan, ahşap evlerinde oturmaktadır. seyfettin bey'in hiç kardeşi olmamıştır ve bu durum, onun çocuklara olan sevgisini anlamamızda önemli bir husustur.
mirastan kalan paraları toprağa yatıran mesut çift, istanbul'a taşınmaya karar verirler. onların bu kararında en büyük pay ise oğulları michael tahsin'in tahsili ve iyi şartlarda yetişmesi olanağının bulunmasıdır. istanbul'a geldiklerinde ise claire hanımın astronot yeğeni joshua'nın centervillage'daki evlerinde ikamet etmeye başlarlar. joshua, 27 yaşında, atletik yapılı, uzun kumral saçları omuzlarına varan bir delikanlıdır. nasa'daki eğitiminde tanıştığı orhan wilson bey'le çok iyi anlaşmış ve bu samimiyetleri, orhan wilson'un londra'da gök taşı tasarımcılığı yapan kızı samantha ile tanışmalarına ve 3 yıllık bir flört döneminden sonra evlenmelerine vesile olmuştur. samantha, beyaz benizli, 1.60 boylarında, minyon tipli ve görünüş itibariyle türk kızlarını andırmaktadır. samantha ile joshua'nın evlilikleri londra'da yapılmış ve o gün seyfettin bey'in babasının vefatı dolayısıyla turkiye'de olması yüzünden claire ve seyfettin çifti, genç çiftin evlilik törenlerine katılamamışlardır. joshua ile samantha evlendikten sonra orhan bey'in de karaciğer rahatsızlığından dolayı türkiye'de bir hastanede tedavi görmesi üzerine istanbul'a yerleşmişlerdir. joshua istanbul'da uzay mekiği yedek parçacısı nurullah bey'in tamirhanesinde ustabaşı olarak işe başlamıştır. orhan bey'in beklenen vefatıyla birlikte joshua, eşi samantha ve kızları marynurla birlikte centervillage'daki evlerinden ayrılıp tekrar amerikaya dönmüşlerdir. döndüklerinden bir hafta sonra claire ve seyfettin çifti istanbul'a gelmişler ve joshua'nın amerikaya gittiğini komşularından öğrenmişlerdir. bunu üzerine joshua, istanbulda'ki aile dostları pelin ve james'i arayarak centervillage'daki evinin anahtalarını seyfettin bey'e vermesini söyler ve seyfettin-claire çifti için yeni yaşam yuvaları artık burasıdır.
centervillage'daki bu daire, bulunduğu 6 katlı apartmanın 5. katında, manzarası itibariyle boğazı ve üstünde bulunan 5 köprüyü de yakından gören üç oda, bir salon naif bir dairedir. seyfettin bey günün önemli bir bölümünde, evin geniş, ferah salonunda hobisi olan oymacılık sanatını icra etmektedir ve bu durumdan çok büyük keyif almaktadır. claire hanım ise vaktinin büyük bir bölümünü, internette, norveçteki gençlik arkadaşlarıyla msnde konuşarak geçirmektedir. yerleşmelerinden bir süre sonra, 2000li yıllarda kalmış olduğunu düşündükleri komşuluk ilişkilerini, kendilerine yapılan "hoşgeldin" ziyaretleriyle tekrar yaşamaya başlamışlardır. apartmanda, bir çok milletten vatandaş ikamet etmekte ve bunlardan bir çoğu da 50 yıl kadar önce, türkiye'nin ab'ye girmesiyle türkiye'ye taşınmışlardır. ve o gün bu gündür eski türk halkıyla, yeni homojen yapıda ki enternasyonel halk dostane bir ilişki içerisindedir. apartmanda seyfettin ve claire çiftinin en yakın olduğu komşular, 3 katta oturan italyan paolo ve elizzia, 6 katta oturan mısırlı hasan zayid ve karısı monica çiftidir. apartmanda kimseyle ilişkisi ve dialoğu bulunmayan bruce milner ise mısırlı ailenin karşı dairesinde oturmaktadır. aslen irlandalı olup hayatının büyük bir dönemini new york'da, gizli bir araştırma yaparak geçirmiştir. bruce, 45 yaşında, hafif beyazlamış ve tepeden dökülmeye başlayan saçları olan, siyah, kalın camlı gözlükleriyle eski tip siyasetcileri andıran mizaca sahiptir. annesi irlandalı, babası ise israilli bir yahudi olan bruce, irlanda da doğmuş ve eğitiminin büyük bir bölümünü orada tamamladıktan sonra bir gün, okuldan eve dönerken yan komşularının garajından gelen garip sesler onun dikkatini çekmiştir ve bakmak için ilerlediğinde, kapının açık olduğunu farketmesiyle gelecekte seçeceği mesleğinin ve uğruna yıllarını harcayacağı araştırmasının nedenini ilk defa orada görmüştür. garajda uzay mekiğini andıran, ufo şeklinde, yuvarlak pencereleri olan, tanımlayamadığı ve daha önce hiç görmediği o aleti görmüştür.
-heyy delikanlı, birşeye mi bakmıştın?
-ee....şeyyy...ben dışardan sesleri duydum ve..
-ve acaba bu sesin kaynağı ne olabilir diye düşündün, öyle mi?
-evet
-hımm. peki delikanlı gel bakalım benimle.
bu esrarengiz adamla beraber garajın içine giren bruce, bu aletin bir çeşit zaman makinesi olduğunu ve geçmişteki kişileri ışınlama yoluyla bu devire yahut bulunduğu zamandan geçmişe gönderebilen bir alet olduğunu fakat henüz tamamlanmadığını öğrenmiştir. bu makine üzerinde çalışan isim ise orhan wilson bey'den başkası değildir.
***1 bölümün sonu***
bugün yeni bir hikaye dizisine başlıyorum efenimm. yıllar önce, babaannemin zamanında, henüz harf inkılabının yeni yapıldığı dönemlerde, ilk olarak tercüman-ı ahval gazetesinde yayınlanmaya başlamış olan yazı dizileri vardı. ben o zamanlar bir portakalda vitamin yahut sütte ph 5'dim ama yine de tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımda(tabii ki netten) karşılaştığım manzara beni derinden etkiledi. şöyle ki, efenim! o zamanlar takdir edeceğiniz gibi, ne televizyon, ne de radyo vardı. daha doğrusu radyo, tekelin yani trt'nin elindeydi ve arkası yarın tarzı programlar henüz iktibas edilmemişti yurt dışından. işte öyle zamanlarda vatandaşları gazete okumaya çekmek için arkası yarın tarzında hikayeler yazılmaya başladı ve beklenilmedik bir şekilde ilgi görüldü. zaten daha sonraki yıllarda da karikatürler, çizgi romanlar aldı bunların yerini. binaenalaeyh bir süre sonra, insanlar unutmaya başlamışlar bu tür gazete yayınlarını ve halk gazeteyi salt haber alma aracı olarak görmeye başlamış, ta ki yıllar sonra cumhuriyet gazetesinin tekrar bu kültürel hizmeti sunmaya başlamasına kadar. ben de geçen gün bunları araştırırken, neden benim de günü gününe şekillenecek bir hikayem yok? dedim. ve bugün buna başlamaya karar verdim. efenim, hikayem 2100 yılında geçiyor ve o zaman bulunmuş olan bir nevi zaman makinesine benzeyen bir araçla yıllar öncesinden fatih sultan mehmet'i getiriyorlar. (evet biraz fantastik) neyse, sultan mehmet istanbul'un 2100 yılındaki halini görüyor ve olaylar silsilesi başlıyor.....
bölüm 1
"yıl 2100"
ılık bir sonbahar günü, sararmış yaprakların sis içerisinde süzülüp yere ulaşmaya çalıştığı anlarda, istanbul'un centervillge(ortaköy) semtinde, evlerden bir tanesinde ilginç bir heyecan yaşanıyordu. 24 yıllık evliliklerinde ilk defa bu kadar heyecanlanmışlardı seyfettin ve claire çifti. o gün yıllardır danimarkada ikamet eden oğulları michael tahsin 4 yıllık mühendislik eğitiminden sonra nihayet yurda dönüyordu. seyfettin bey, 52yaşında, kısa kır saçları olan, hanımı claire'dan epeyce uzun boylu esmer tipik bir türk beyefendisidir. seyfettin bey, yıllar önce norveç'te maden işçiliği yaparken tanımış, beline kadar sarı saçları, yanaklarında bulunan kahverengi küçük çilleri olan claire hanımı. ve daha sonra yaşı ilerleyip, madencilikten emekli olan seyfettin beyin ısrarlarına dayanamayıp türkiye'ye dönmüşler.
türkiye'ye geldiklerinde mısır'daki amcasının vefatıyla birlikte büyük bir miras sahibi olan seyfetin bey, o parayla memleketi malatya'da bir sürü toprak almış ve o topraklarda mango ve avakado yetiştirmeye başlamıştır. seyfettin bey'in annesi züleyha hanım, halen malatya'da eşi hüsamettin bey'in mali müşavirlik dönemlerinde aldıkları 2 katlı, pencereleri tarlalarına bakan, ahşap evlerinde oturmaktadır. seyfettin bey'in hiç kardeşi olmamıştır ve bu durum, onun çocuklara olan sevgisini anlamamızda önemli bir husustur.
mirastan kalan paraları toprağa yatıran mesut çift, istanbul'a taşınmaya karar verirler. onların bu kararında en büyük pay ise oğulları michael tahsin'in tahsili ve iyi şartlarda yetişmesi olanağının bulunmasıdır. istanbul'a geldiklerinde ise claire hanımın astronot yeğeni joshua'nın centervillage'daki evlerinde ikamet etmeye başlarlar. joshua, 27 yaşında, atletik yapılı, uzun kumral saçları omuzlarına varan bir delikanlıdır. nasa'daki eğitiminde tanıştığı orhan wilson bey'le çok iyi anlaşmış ve bu samimiyetleri, orhan wilson'un londra'da gök taşı tasarımcılığı yapan kızı samantha ile tanışmalarına ve 3 yıllık bir flört döneminden sonra evlenmelerine vesile olmuştur. samantha, beyaz benizli, 1.60 boylarında, minyon tipli ve görünüş itibariyle türk kızlarını andırmaktadır. samantha ile joshua'nın evlilikleri londra'da yapılmış ve o gün seyfettin bey'in babasının vefatı dolayısıyla turkiye'de olması yüzünden claire ve seyfettin çifti, genç çiftin evlilik törenlerine katılamamışlardır. joshua ile samantha evlendikten sonra orhan bey'in de karaciğer rahatsızlığından dolayı türkiye'de bir hastanede tedavi görmesi üzerine istanbul'a yerleşmişlerdir. joshua istanbul'da uzay mekiği yedek parçacısı nurullah bey'in tamirhanesinde ustabaşı olarak işe başlamıştır. orhan bey'in beklenen vefatıyla birlikte joshua, eşi samantha ve kızları marynurla birlikte centervillage'daki evlerinden ayrılıp tekrar amerikaya dönmüşlerdir. döndüklerinden bir hafta sonra claire ve seyfettin çifti istanbul'a gelmişler ve joshua'nın amerikaya gittiğini komşularından öğrenmişlerdir. bunu üzerine joshua, istanbulda'ki aile dostları pelin ve james'i arayarak centervillage'daki evinin anahtalarını seyfettin bey'e vermesini söyler ve seyfettin-claire çifti için yeni yaşam yuvaları artık burasıdır.
centervillage'daki bu daire, bulunduğu 6 katlı apartmanın 5. katında, manzarası itibariyle boğazı ve üstünde bulunan 5 köprüyü de yakından gören üç oda, bir salon naif bir dairedir. seyfettin bey günün önemli bir bölümünde, evin geniş, ferah salonunda hobisi olan oymacılık sanatını icra etmektedir ve bu durumdan çok büyük keyif almaktadır. claire hanım ise vaktinin büyük bir bölümünü, internette, norveçteki gençlik arkadaşlarıyla msnde konuşarak geçirmektedir. yerleşmelerinden bir süre sonra, 2000li yıllarda kalmış olduğunu düşündükleri komşuluk ilişkilerini, kendilerine yapılan "hoşgeldin" ziyaretleriyle tekrar yaşamaya başlamışlardır. apartmanda, bir çok milletten vatandaş ikamet etmekte ve bunlardan bir çoğu da 50 yıl kadar önce, türkiye'nin ab'ye girmesiyle türkiye'ye taşınmışlardır. ve o gün bu gündür eski türk halkıyla, yeni homojen yapıda ki enternasyonel halk dostane bir ilişki içerisindedir. apartmanda seyfettin ve claire çiftinin en yakın olduğu komşular, 3 katta oturan italyan paolo ve elizzia, 6 katta oturan mısırlı hasan zayid ve karısı monica çiftidir. apartmanda kimseyle ilişkisi ve dialoğu bulunmayan bruce milner ise mısırlı ailenin karşı dairesinde oturmaktadır. aslen irlandalı olup hayatının büyük bir dönemini new york'da, gizli bir araştırma yaparak geçirmiştir. bruce, 45 yaşında, hafif beyazlamış ve tepeden dökülmeye başlayan saçları olan, siyah, kalın camlı gözlükleriyle eski tip siyasetcileri andıran mizaca sahiptir. annesi irlandalı, babası ise israilli bir yahudi olan bruce, irlanda da doğmuş ve eğitiminin büyük bir bölümünü orada tamamladıktan sonra bir gün, okuldan eve dönerken yan komşularının garajından gelen garip sesler onun dikkatini çekmiştir ve bakmak için ilerlediğinde, kapının açık olduğunu farketmesiyle gelecekte seçeceği mesleğinin ve uğruna yıllarını harcayacağı araştırmasının nedenini ilk defa orada görmüştür. garajda uzay mekiğini andıran, ufo şeklinde, yuvarlak pencereleri olan, tanımlayamadığı ve daha önce hiç görmediği o aleti görmüştür.
-heyy delikanlı, birşeye mi bakmıştın?
-ee....şeyyy...ben dışardan sesleri duydum ve..
-ve acaba bu sesin kaynağı ne olabilir diye düşündün, öyle mi?
-evet
-hımm. peki delikanlı gel bakalım benimle.
bu esrarengiz adamla beraber garajın içine giren bruce, bu aletin bir çeşit zaman makinesi olduğunu ve geçmişteki kişileri ışınlama yoluyla bu devire yahut bulunduğu zamandan geçmişe gönderebilen bir alet olduğunu fakat henüz tamamlanmadığını öğrenmiştir. bu makine üzerinde çalışan isim ise orhan wilson bey'den başkası değildir.
***1 bölümün sonu***
1 yorum:
puhahaah michael tahsin, marynur.... kaniski biraz fantastik olmuş ama beğendim, bu tembellikle 2 bölümü gelecek ay yazarsın artık. ha bu arada loveparagas'a süper b oyuncu buldum...
Yorum Gönder