left kanilski | yazmak, kendine alışamamaktır!: 4 köşe yazıyorum


4 köşe yazıyorum

SİLELİM Mİ BAŞTAN?
(18.04.09 tarihinde bilgidergi'de yayımlandı)

Nasıl ki, Norveçli balıkçıların ününü duymayan kalmadıysa, az sonra yazacaklarım neticesinde de Hollandalı bilim adamlarının yaratıcılık payesi de hepimizce takdir edilecek. Tabiî ki bu durumdan Antepli kebapçıların yahut Bursalı İskendercilerin de içerlememesi gerektiğini, onların yaptığı işin de pek tabi ulvi olduğunu belirtmek isterim.


Genelde gayri ciddi mülâhazalarda nükteli girişleri ve ölçülü sonları kullanırım –ki bu yazıda da durum bundan ibâret olacak- ve hiç pişmanlık da duymam bu ettiğimden. Neyse efendim, sadede gelmeyi tercih ederek bu yazıda Hollandalı bilim adamlarının yeni bulduğu bir ilâç sayesinde geçmişteki anıların beyinden silinebileceği bulgusunu tartışacağım kendimce. Ve kendi çapımda takılırken de artılara ve eksilere dem vurarak, yüzeysel olarak algılandığında kesin bir cevabı yapıştırdığınız buna benzer konuların, aslında ne kadar ikircikli hususlar barındırdığına da dikkat çekmek istiyorum.


İlgili habere göre, bir ilâç –ki birkaç deney yapılmış ve olumlu sonuçlar vermiş- Hollandalı bilim adamlarınca piyasaya sürülecekmiş ve ilâcı alan bünyelerde, özellikle beyinde anıların saklı olduğu kısımların pasifize olmasından dolayı ilacı kullanan birey, kötü anılarını bir daha hatırlamayacakmış. Şimdi kısa bir girişten sonra artılara ve eksilere değinmeden önce şu soruyu sormak istiyorum; sizce kötü anıların unutulması, insan için yararlı mıdır, değil midir? Jim Carrey’nin ünlü “sil baştan” filmini izlemiş olanlara, cevap verirken ön yargılarından kurtulmalarını salık veririm.


Artılarla başlamak gerekirse; şüphesiz insanın yaşamda ve hayatta aktif rol oynayabilme yetisini, diğer bir deyişle, var olma direncini sakatlayan ve engelleyen şeylerin en büyük bölümünü kötü anıların oluşturduğuna hemfikiriz. Geçmişten ödünç alarak yaşayan bir millet oluşumuz konusunda sosyolojik verilerden yararlanmak bir kenara, genel perspektiften bakıldığında bu realite bütün insanlık için önem ve geçerlilik arz etmekte. Başka bir anlatımla, her ne kadar duygusal, ılıman iklim insanları olarak geçmişimizin verdiği hisler ve düşünümler ışığında hareket etmeye alışkın olsak da, bizim kadar duygusal eğilimli hareket etmeyen toplumlarda bile kötü anıların gelecek hayallerini ve planlarını lekelediği gerçeğini göz önünde bulundurmakta fayda var. Bu bağlamda, çoğu zaman zihnimizden bir türlü koparamadığımız kötü anılar, geleceğe yönelik planlarımızı, hayallerimizi ve şimdiki ruh halimizi etkisi altına alabiliyor. Bu anlarda kendimizi kasvetli, korkutucu ve dört duvarı gittikçe üstümüze yürüyen bir odada yaşıyormuş gibi hissedip bunalımlara sürüklenebiliyoruz. İşte bu çıkmaza saplanmış bir insanlık için “bu meret” şüphesiz eşi bulunmaz bir icat. Ne dert kalır ne tasa! Hayata derin bir “boş ver” çekeriz en afilisinden.


Eksilere geldiğimizde ise; ilgili bilim adamlarına yapılan eleştirilerin çoğunluğunu oluşturan, “insanı insan yapan değerler kötü anılardır” iddiası, eksilerin en büyük kısmını işgâl ediyor bence. Hakikaten de şöyle tarihi ve insan merkezli düşündüğümüzde erdem, ahlâk, din ve bunlar gibi insanlığa mal edilmiş değerlerin nüveleri de bu tip önermelerden beslenmiyor mu? Acı çektikçe, olgunlaştığımızı söyleyen dini liderler mi dersiniz yahut acının, insana tecrübe kazandırdığı ve insanın en büyük hazinesinin tecrübeler olduğu yönündeki ilginç saptamayı yapan filozoflar mı dersiniz? Evet bilumum önemli şahsiyet, hayatta nasıl başarılı oldukları sorulduğunda bu hipotezi vurgular. Öyleyse olgun ve kâmil olmanın verdiği saklı tecrübeler, kötü olaylar dediğimiz badirelerden beslenmekte ve insanı hayatta daha dayanıklı kılmaktaysa, ilacın “bu gerçeğe” müdahâle etmesi, belki de yarardan çok zarar getirebilir.


Sonuç olarak, artıların ve eksilerin hangisinin ağır bastığı konusunda genel değil de özel kriterler olduğu kanaatinde olduğum için, sonuç olarak menfî yahut müspet bir kanıya varamayacağım. Bu konuda kendi kaderini tayin edecek olan bireyin, ilâcı kullanmak yahut kullanmamak konusunda, geçmişte ne yaşadığını ve ileride ne yaşamak istediğini belirlemesi, bu neticede sağlam bir karar vermesi gerek.


Birey bu karar verme sürecinde, ya geçmişin izlerini geleceğe bir engel olarak görüp hayata yeni bir sayfa açmak isteyecek ve ilâcı kullanacak, ya da geçmişin gailelerinin ve bâdirelerinin kendisini olgunlaştırdığını ileri sürüp ilâcı almamayı tercih edecek. Farzımuhal eczanelerimizde satılmaya başlasa bu ilâç, “acaba Türk milleti tercihini nasıl kullanırdı?” diye düşünmeden de edemiyorum. Neyse, toplum adına saptama yapabilecek durumda olmadığımın farkındayım fakat ezkaza benim yakınlarımda satılsa böyle bir şey “yemişim artıları da eksileri de” deyip bir bardak buz gibi suyla mideye indirirdim çabucak…


Haberin kaynağı: http://www.ensonhaber.com/saglik/186831/bu-ilac-akillara-zarar.html

Hiç yorum yok: