left kanilski | yazmak, kendine alışamamaktır!: serbest edebiyat 12


serbest edebiyat 12


YAŞLI ADAM VE ÖĞÜTLERİ
(02.05.09 "Edebiyat Dünyası"nda yayımlandı)



"Sen sadece yaptıkların değil, yapamadıklarınsın aynı zamanda"


İnsanları yaptıklarıyla değil verdikleri öğütlerle tanırım. Zira insanların yaptıklarına bir tutam zorunluluk, bir tutam zevklerinin esareti yansır. Fakat söylediklerinin, daha doğrusu önemsedikleri insana, “şunu yapmalısın, bunu yapsan iyi olur, aman ha bunu yapma” deyişlerinin, onların gerçek kişiliğini yansıttığı kanaatindeyim. Tabii ki kişiliklerine bürünmüş olan, bir zamanlar yapmak isteyip de yapamadıkları şeyler de öğütlerini besleyen en güçlü kaynaktır.


Eski kitaplara bakmak, eski kitap kokularıyla bezenmiş sahaflar arasında dolaşmak niyetiyle yola çıktığım bir Pazar sabahında uğradığım, isminin en az benim ki kadar önemli olmadığı herhangi bir kitapçıda yaşı bir adam vardı. Kitapçının sahibi yahut maliklerinden birisi değildi fakat kitaplara ilgisinden midir, sakallarının uzunluğunu görmüş geçirmişliğine benzetmemden midir, oraya en az kitaplar kadar yakıştığına şüphe duymadığım o adam, kitaplar ve yazarla üstüne yaptığımız kısa sohbetten sonra sohbet konumuzla alakası olmayan, kendince önemli addettiği öğütler verdi bana.

-(kitapçının sahibine seslenerek ve önümdeki raftaki kitaplara bakarak) Sarte’nin “Bunaltı”sı nerede acaba?
-o rafta olması lazımdı. Biraz alt tarafta galiba.


Yan rafa göz gezdiren yaşlı amca yanıma yaklaştı ve…

-zamanında biz de okurduk Sartre’yi… Camus’un yabancısını okudun mu?
-yok henüz okumadım.
-ben de okumadım.
-hmm
-ama okumak lazım tabi.


Derken amcanın elindeki kitaba ilişti gözüm. Okumamı salık verdiği kitabı kendisinin de okumamış olduğunu düşünüp, hafif çok bilmişlikle durumu berabere getirme çabasına girdim.

-siz ne okuyorsunuz?
-marakeş’te sesler
-hmm.. elias canetti. Avusturyalı yazar. Körleşme diye de bir kitabı vardı. Hatta nazi döneminde yasaklanmıştı. Onu öneririm.
-okudunuz mu peki?
-evet. Hatta çok beğendim.
-o zaman bundan sonra onu okuyacağım.
-yanılmıyorsam “körleşme”de çok güzel bir sözü vardır Canetti’nin, “seni bekleyen biri varsa, gerçekte yalnız değilsindir.”diye
-(kısık kısık gülerek) beni öbür tarafta bekleyen baya biri var. Yalnız değil miyim şimdi?
-bunu canetti’ye sormak lazım. (hafif tebessüm ettim.)



Biraz daha kitaplara baktıktan ve biraz daha kitaplar hakkında yaşlı amcayla sohbet ettikten sonra, her ne kadar o kesif, eski kitap kokusunu bırakmak istemesem de arkadaşımla buluşacağım saatin yaklaştığını fark ettim ve yaşlı amcaya, “güzel bir sohbetti, iyi günler” diyerek kapıya doğru yürüdüm. Derken yaşlı amca, yavaş adımlarla kapıya kadar yürüyüp, çok önemli bir şey söylenirken takınılan bir havayla gözlerime baktı ve kısık bir sesle, “asla yalnız kalmaktan korkma, yapmak isteyip de yapamadığın şeylerden kork. Nasıl istiyorsan öyle yaşa ve ne yapmak istiyorsan onu yap.” dedi. Bunun üzerine öğüdü için teşekkür edip kitapçıdan çıktım.

Amcanın o günkü öğüdü, aslında yapmak isteyip yapamadıklarının tezahürü değil midir sizce? çukura düştüğümüzde arkamızdakine çukura düşmek istemiyorsan temkinli yürümelisin demez miyiz? Evet hayatta verdiğimiz ve verilen öğütlerin arka planında tecrübelerin saklı olmasından daha önemli bir şey vardır. Onu verenin, gerçek kişiliğinin ip uçları…

Andre Gide ne güzel demiş; “hayat zalim bir öğretmendir, önce sınav yapar, sonra ders verir.” diye. Biz de her düşüşümüzde bir daha düşmemek adına bir şeyler öğreniyoruz. Öğütlerimizde ise pişmanlıkların bezendiği olmak istediğimiz insan yatıyor. Gerçek hayatta yapamadığımız ve gerek korkudan, gerek zorunluluklardan dolayı özgürce belirleyemediğimiz dirimsel tercihlerimizi, bir süre sonra, sanki zamanında yapabilmişiz yahut yapmayı elimizin tersiyle itip yapmamayı seçmişiz gibi, karşımızdakine tumturaklı sözlerle süslenmiş bir öğütle salık verebiliyoruz. Onun verdiğimiz öğüdü çok kolay gerçekleştireceği düşüncesine nereden kapıldığımızı bile umursamadan, bol keseden “yapması gerekenin bu olduğunu” söylüyoruz.Büyük bir ihtimalle öğüdü dinleyen de bir zaman sonra aynı şeyleri yapacak, kim bilir. Ama şunu bilirim ki, verilen öğütler, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, karşısındaki için doğrunun ne olacağına peşinen karar verdiği oranda çok bilmişlik, geçmişte yapmak isteyip de yapamadıklarından kaynaklanan pişmanlık ve son kertede hala aynı öğüdü verebildiği için olmak istediği insanın kim olduğuna dair önemli bilgiler içerir.




2 yorum:

Adsız dedi ki...

“asla yalnız kalmaktan korkma, yapmak isteyip de yapamadığın şeylerden kork. Nasıl istiyorsan öyle yaşa ve ne yapmak istiyorsan onu yap.” demiş ya amca ;
Yalnız kalmak da pişmanlık hissettiren en önemli sonçlardan biri değil mi? Eğer yaptıklarınız, yapacaklarınız ilerde yalnız kalmanıza sebep olacak eylemlerse, yapmamak daha iyi değil midir?
Sanırım doğru cümle, "İlerde pişman olmayacağın herşeyi yap" olabilir. Her istediğimiz şeyi yapmak, bizim için her zaman doğruluğu kesin olan bir davranış değildir. Bazen korkmak iyidir, daha büyük pişmanlıklardan korur.

Ebru

kanilski dedi ki...

eğer yalnız kalmak pişmanlıkları günyüzüne çıkarıp mutsuzluğu tetikliyorsa dediğin doğru. ama bence yaşlı amca yalnız kalmaktan mutlu gibi. çünkü yalnız kalmamak için ileride hatırlayıp hayıflanacağı olaylara dahil olmamış. vıcık vıcık seçimlerle yalnızlık korkusunu bastırmamış. tam aksine üstüne gitmiş ve mutlu olmuş. çünkü seçimlerini korkuları değil amaçları belirlemiş...

diğer taraftan, ileride pişman olmayacağın her şeyi yapmak ileride yaşayıp buraya dönmüş bir insan için geçerli ve etkili bir fikir. fakat şu anki pişmanlık kriterlerimizin önümüzdeki hayatın sonsuz olasılıklarını yok etmesi de kötümser bi tablo çıkarır ortaya bence. sonuçta benim fikrim tabi.

değerli yorumun için teşekkürler...