left kanilski | yazmak, kendine alışamamaktır!: serbest edebiyat 5


serbest edebiyat 5

BAĞLANMAK


yalnızım kalabalığa rağmen dedi genç adam, kadına... kadın gitmek istemiyordu, bağlanmak ve daha da çok keşfetmek istiyordu aşk dediği şeyi... adam biliyordu bunu ve yalnızlığın mutluluğuna inanıyordu. yalnız olunca evrenin zorunluluk ve nedensellik zincirini kırmayı düşünüyordu... buna gerçek özgürlük diyordu. kendi seçmediği bir hayatı yaşaması, annesini, babasını, dinini, hayata bakış açısını zorunluluk olarak omuzlarında ve zihninde taşıması ona zincirlere vurulmuş bir köle olduğunu hissettiriyordu... daha genç yaşlarında dünya normalitelerine savaş açmıştı, özgürlük farklı olmaktı, ama bu yolu farklı olmak için değil farketmek için seçti. etrafında mutlu olmak için kendi değerlerini herkese empoze etmek isteyen eski terimle aristokrat kesimden insanlar vardı... babası ve onun devlet büyüğü arkadaşları...

kadın ise, genç yaşta babasız bir evin kokusunu çekmeye başlamıştı ciğerlerine, korunmasızdı, güçsüzdü ve aidiyet duygusuna bağımlıydı adeta... heyhat! bütün hayatı boyunca yanlış yataklarda kaybetti masumiyetini, muhafazakar beyinlerdeki ismiyle namusunu... olmadık yerde, tahmin edilemedik bir yerde tanıştı genç adamla; uyuşturucu beynini esir alıp onu yeşil ağaçların ve mutluluk denizinin hüküm sürdüğü eşsiz evrene yolculuk için ikna etmeye çalıştığı bir zamanda... sahilde, kendini simsiyah bir gecenin simsiyah sularına atmadan önce...

tam 3 yıl geçti o günden bugüne... hem zorlanmış hayatına nefretini kusmak isteyen genç adam hem de güvende olmak için hayatını bitirmeyi göze alan kimsesiz kadın, bu 3 yıl içinde birbirlerinin eksik yanlarını tamamladılar. zaten sevgi de bu değil mi ki? eksik olan parçasını aramaz mı insan hayatı boyunca? bulunca bir bütün olmuş hissine kapılmaz mı?

adam kadına göre daha önce sardı yaralarını, alış-verişte kendi ihtiyaçlarını tamamlamış, kasaya doğru yönelmişti artık. hesabı ödeyip kaçmak istiyordu kadının hayatından... kadın ise yaşanmamış bir hayatı tahayyül ederek, onsuz yaşayamayacağını düşünüyordu. oysa ki ne de güzeldi onun için güvendiği bir sığınağın olması, erkeğinin onu koruyacağı hissine kapılması... uyuşturucudan temizlenmiş beyninin, bu boşlukta tekrar arayış içinde olabileceği ihtimali erkeğe vicdan azabı verse de o kararını vermişti artık ve kendi hayat yolculuğuna tek başına devam etmeliydi...

-yalnızım kalabalığa rağmen, üstüme gelen yığınların, üstüme gelen yüzlerin beni daha fazla bunaltmalarını istemiyorum artık.
-sen içinde yalnızsın sadece, vücudum senin olduğu sürece, beraber nefes aldığımız sürece yalnız olamazsın, olmamalısın.
-artık eksiklerim yok, artık mahkum olduğum bir şey kalmadı. çizmek zorunda olduğum yol, bulmam gereken anlamlar var şu an zihnimde. ona gitmeliyim, uzanıp almalıyım ondan mutluluğu. umudum var, biliyorum yapabilirim ve bu umut acı veriyor beynime, işkence uzuyor. buna bir son vermeliyim.
-sevdiğini söylediğin anlar vardı, karşılıksız olduğuna inandırdığın hisler. sen uçtuktan sonra benim burada kalmama nasıl katlanacaksın peki?
-belki de ben varım diye acizsin hala, kendini gerçekleştirmektense benim parçam olmak daha kolay senin için?
-bu zor olsaydı da yapardım zaten. hatırla 3 yıl oldu, sürünüyordum ve yaşamdan kaçmak için her ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım, çıkıp gitmek istiyordum bu hayattan, tanrı'nın kapısını hızlıca çarpıp arkama bakmadan uzaklaşmak bütün acılarıma bir son verecekti. sonra sen çıktın, o halimi terkedip sen oldum. sence artık zordan ne kadar korkabilirim?
-demek ki yeteri kadar dibe vurmamışsın. hala düşmekten korkuyorsun ve dibin karanlığı seni güvensiz yapıyor.
-dibe dalmak için güce ve sabra ihtiyacım var. hem yükselmek için bir nedenim yoksa neden uğraşayım ki?
-ne yazık ki uğraşmalısın bir süre daha, çünkü bu durum daha da içinden çıkılmaz hale gelmeden gitmeliyim. istencime ve irademe saygımı kaybetmemem lazım, sadık kalmalıyım kendi sözlerime.
-beni bırakma!
-beni bırak!
-seni bırakmam!
-beni bırak!

ve genç adam, kadının hayatından çıkarak kendi hayatına doğru yolculuğa başladı... onun attığı her adım onu güçlendirirken, iradesinin kudreti duygularının kasvetine hükmederken, kadın da kendi yalnızlığında buldu kendi ruhunu. bir zaman önce bir adam için terkettiği ruh artık yine onun bedenindeydi ve kadın, makyajlı gülüşlerin ve maskeli yüzlerin arasında kendi özünde buldu aradığı güveni. bağlanmak mahkumluktu, bağlanmak ödün vermekti...


(resim: nazmiye dönmez)

1 yorum:

Dilcun D. dedi ki...

erhan, çok beğendim ve etkilendim bu yazından!
fotoğrafı nazmiye mi çekti? çok başarılı!